DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE ROBOT TEKNOLOJİSİ
Robotları kısaca tarif etmek gerekirse: Robotlar rutine ve monotona giren davranışlar ile hareketleri devralan elektronik makinelerdir.
Yakın zamana kadar sadece bilim-kurgu filmlerinde gördüğümüz robotlar, günümüzde otomotivden havacılığa, tıptan savunma sektörüne kadar pek çok alanda kullanılmaya başlandı. Teknolojinin hızla gelişmesi, buna bağlı olarak “internet of things (Iot)” ile günlük hayatta kullandığımız pek çok şeyin birbirine bağlı hale gelmesi; yapay zeka, konuşma tanıma, görüntü işleme ve otonom sistemler gibi robotik teknolojiyi besleyen unsurların gelişmesine ve daha hızlı, daha güçlü, daha akıllı robotların tasarlanmasına neden oluyor. Genellikle Uzakdoğu ülkeleri ile Amerika’nın domine ettiği robotik teknoloji sektörü, sadece ticari açıdan değil, stratejik açından da büyük önem arz ediyor.
Robot, otonom veya önceden programlanarak çevresiyle etkileşime geçebilen ve belirlenen görevleri yerine getiren cihazlardır. Her makine, robot değildir. Elektronik ve mekanik birimden oluşan bu cihazların algılama, öğrenme, planlama ve eyleme geçme yeteneği vardır. Robotlar sensörler aracılığıyla algılar, veri toplar, kontrolünü sağlayarak karar verir ve hareketi gerçekleştirir.
Dünyada yeni üretimin vazgeçilmezi haline gelen otomasyonu Türkiye ne kadar tanıyor ve uyguluyor? Bunun cevabı ne yazık ki pek de memnun edici değil… Yaklaşık 795 milyar dolar tutarındaki gayri safi milli hasılası ile dünyanın en büyük 17. ekonomisi olmasına karşın Türkiye, 150 milyar dolarlık dünya otomasyon pazarında 1 milyar doları bile bulmayan cirosu ile Çin’in lider olduğu listede, ilk 25 ülke içinde yer alamıyor. Gelişmiş ülkelerin gayri safi milli hasılalarının ortalama yüzde 0.5 ila yüzde 2’si arasında değişen otomasyon pazarı, Türkiye’de 800’de 1’i düzeyinde. Bu durumun sebebini ise otomasyon bütçelerinin hâlâ daha en alt düzey otomasyon çözümlerine ayrılmış olmasından kaynaklanıyor.
Oysa Türk endüstrisinin dünya klasına yükselmesi, dikey entegrasyon olarak adlandırılan ERP sistemleri ile entegrasyonuna, imalat iş zekası/optimizasyon çözümlerinin yaygınlaşmasına, ileri kontrol sistemlerinin kullanımına, PLM ve MES yazılımlarının benimsenmesine bağlı. Öte yandan Türkiye’nin 2023’te dünyanın en güçlü ilk 10 ekonomisinde yer alma gibi güçlü ve iddialı bir hedefi var. Bu hedefin ulaşılabilir hale gelmesindeki en önemli unsurlardan biri de otomasyon sektörünün gelişimi ile doğru orantılı.
Otomasyon sistemlerinin Türkiye’ye gelişi dünyadaki birçok ülkeye göre 10 yıl kadar geç olsa da otomasyon sektörü az zamanda önemli bir mesafe kaydetti. Ülkemizin son dönemde global pazara açılması, ihracat hacminin, çeşidinin ve bölgelerinin çoğalması otomasyon sektöründeki konumumuzu da olumluya çevirdi.
Türkiye otomasyon sektörü bir yandan iç talebe çözüm sunarken, diğer yandan da yurt dışında ihale alan taahhüt firmaları başta olmak üzere yabancı ülkelerdeki projelere otomasyon mühendisliği ve sistem entegrasyonu hizmetleri satıyor. Türkiye’de yaklaşık 200 otomasyon firması var ve bunların bir kısmı ithalat yaparken, diğerleri de mühendislik hizmeti sunuyor. Bunlar içinde dünya otomasyon devlerinin tamamı bulunuyor. Çok azının temsilciler ile faaliyetlerini yürüttüğü sektörde, her geçen gün temsilciler yerini ana firmalara bırakıyor.
Otomasyon, asansör sektörü için büyük önem taşıyor
Türkiye’de seviye 2 diye tabir edilen, tesislerin izleme ve otomatik kontrolü düzeyinde otomasyon yatırımları ön planda bulunuyor. Dünyanın gelişmiş olarak adlandırılan pazarlarında bulunan ülkelerde yer alan tesislerde ise artık fabrika seviyesi olan seviye 2’nin daha ötesinde seviye 3 diye tabir edilen, ERP (Yönetim ve Karar Sistemleri) ile fabrikalardaki otomasyon sistemlerinin (seviye 2) entegrasyonu daha da ön plana çıkmış durumda. Türkiye’de önümüzdeki dönemde mevcut ya da yeni tesislerin yatırımlarında fabrika düzeyinde otomasyon sistemleri ile ERP sistemlerinin entegrasyonuna önem verilmesinin, oldukça kritik ve stratejik bir hamle olacağı tahmin ediliyor. Zira uluslararası pazarlarda bu yatırımı daha önce hayata geçirmiş olan şirketlere karşı Türk şirketlerinin rekabet gücü, ancak bu şekilde artabilecek.
Endüstri 4.0 vizyonunun temelinde, tüm makinelerin birbirleriyle haberleşmesi, bunun yanında da şirketin genel yönetim yazılımıyla haberleşmesi sistemi yer alıyor. Fakat bu hem Türkiye geneli hem de asansör sektörü için çok yeni bir konu. Tek başına makine otomasyonunda Türkiye belli bir noktaya gelse de, makinelerin birbiriyle bağlanması konusundaki komple fabrika otomasyonu konusunda yeterince ilerlemiş değil. Makinelerin birbiriyle haberleşmesi, birbirini koordine etmesi, birbirine ihtiyaçlarını bildirmesi, gelen siparişi-giden malzemeyi kayıt altına alması gibi konularda firmaların yatırımları yeni yeni başlamış durumda. Çok yeni olmasından dolayı da nihai bir hedefe ulaşmış bir firma henüz yok.
Türk asansör sektöründe otomasyon çok gerekli. Çünkü sektör, Avrupa standartlarında üretim yapan çok sayıda firmadan oluşmasına rağmen küresel bir markaya sahip değil. Aynı zamanda sektör profesyonelleri, fabrika otomasyonunu tamamlamış, birçoğu 100 yıllık geçmişe ve etkili bir dağıtım ağına sahip küresel ölçekte markalar ile de rekabet etmek zorunda. Türkiye Asansör Sanayicileri Federasyonu (Türkiye ASFED) tarafından Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı için hazırlanan raporda da belirtildiği üzere küresel çapta faaliyet gösteren 5 büyük marka dünya pazarından toplam yüzde 70 oranında pay alıyor. Dünyadaki pazar payını arttırmak isteyen firmalar ise etkili rekabet için “Üründe kalite, üretimde verimlilik” temelinde yükselen yeni dönemin üretim şekli, otomasyon ve robot kullanımına mecbur kalıyor.
İşçiliğin yoğun olduğu bir üretim alanında, işgücü maliyetini azaltmak, makinelerin enerji sarfiyatını düşürmek, üretimin yapıldığı alanı daraltmak otomasyonu hayata geçirmekle mümkün. Tam otomasyonun kullanılması üretim performansından kapasitesine kadar her aşamaya direkt olumlu etki ediyor.
Sektördeki firmalar ekip kurup, zaman ve bütçe ayırmalı
Firmaların bu yatırımlar için özellikle zaman ve bütçe ayırması büyük önem taşıyor. Uzmanlar bu noktada firmalara, personel kadrolarına yazılımcıyı mutlaka dahil etmelerini ve Ar-Ge faaliyetlerine daha çok bütçe ayırmalarını öneriyor.
Robotlar üretimde maliyeti azaltıp verimliliği arttırıyor
Robotik teknolojileri başta makine, elektronik ve bilgisayar mühendisliği olmak üzere çok sayıda mühendislik ve bilim dalının bir bileşimi olarak gerçekleştiriliyor. Endüstriyel robotların geliştirilme sebeplerinin başında kirli, tehlikeli ve zor koşullarla karşı karşıya kalan fabrika çalışanlarının çalışma şartlarını iyileştirmek geliyor. Günümüzdeyse bu amacın ilerisine geçilmiş ve artık farklı uygulama çözümleri sunan, üretimde maliyeti azaltan, hızı, verimliliği ve kaliteyi arttıran, çok çeşitli pazar ihtiyaçlarının karşılanmasına olanak sağlayan robotlar fabrikalardaki yerini alıyor.
Silikon çiplerin hızlı büyümesi, dijital sensörler ve yüksek bant genişliğindeki iletişim, hem robotları hem de tüm ürünleri geliştiriyor. Robot araştırmalarının başka bir deyişle Ar-Ge’nin kolaylaşması, robotlara yapılan yatırımların artması ve hayal gücünün sınırlarının genişlemesi, beraberinde robotların yeni bir çağa girebilmesinin en önemli sebeplerini oluşturuyor.
Endüstriyel robotların üretimdeki en büyük faydaları, üretimdeki verimliliği ve kaliteyi artırmak. Bununla beraber üretimdeki güvenilirlik ve sürekliliğin sağlanmasının, işçi sağlığına ve güvenliğine katkıları bulunuyor.
Peki böyle bir yatırımın amortisman süresi nedir? Bu sürenin, ilk yatırım maliyeti yüksek gibi görünse de endüstriyel robotların yaptıkları işin işçilik değeri, verimliliği ve kaliteyi bir araya getirip hesapladığında 1 ila 2 yıl arasında olduğu, uzmanlar tarafından aktarılıyor.
Dünyada robot sayısı da pazarı da büyüyor
Üretim hatlarının otomasyonu konusunda kullanımı hızla yaygınlaşarak standartlaşan robotik sistemler, yakın gelecekte inşaat, gemi inşa gibi emek yoğun sektörlerde giderek daha da yaygınlaşacak. Bu da, daha az insan emeği ile daha süratli, ekonomik ve verimli projelerin gerçekleştirilmesi anlamına gelecek. Bu bakımdan robotik teknolojileri, üretimde verimliliği ve rekabetçiliği arttıran bir faktör olarak öne çıkıyor. Gelişmekte olan ülkelerin rekabetçi güçlerini arttırmak için robotik teknolojilerine yönelmelerinin ardındaki temel motivasyonu da bu oluşturuyor.
Gelecekte mevcut işlerin yarısını robotlar yapacak
Dünyada dijitalleşme ve robot teknolojisi ile birlikte birçok mesleğin yok olacağına dair hesaplar uzun süredir yapılıyor. Son olarak kapsamlı bir araştırma, aslında tablonun daha ciddi olduğunu ortaya koydu. McKinsey Global Institute’in hazırladığı bir rapora göre, dünyadaki mevcut işlerin neredeyse yarısı 2055 yılına kadar robotlarla yapılacak. Rapora göre, mesleklerin yaklaşık yüzde 60’ı, insanların ürettiği toplam değerin ise yüzde 30’undan fazlası otomasyona gidecek. Türkiye’de ise tam 12 milyon 283 bin kişinin işini, 2055 yılında ya robotlar ya da yapay zeka gibi çeşitli yeni teknolojiler yapacak. Türkiye’deki en büyük 19 sektörü baz alınca ortalama otomasyon potansiyeli ise yüzde 49 düzeyinde.
Otomasyonun verimlilik artışını yılda yüzde 0.8 ila 1.4 arttıracağı tahmin ediliyor. Bu verimlilik artışı ve sosyal hayattaki dönüşümü yapabilmek ise eğitimde değişime bağlı durumda. Çünkü yeni mesleklere göre insan yetiştirmek ve beyaz yakaya geçiş şart.
Türkiye’de KOBİ’ler gerekliliğin farkında ancak…
Robotik ve otomasyon, dünyada özellikle gelişmekte olan ülkelerde önemli bir noktaya gelmeye başladı. Bu iki konu da, büyük çaplı fabrikalar olduğu zaman ülkenin gelişmiş ya da gelişmemiş olmasından bağımsız bir şekilde, hem gerekiyor hem de kullanılıyor. İleri bir teknoloji kullanan her uluslararası büyük şirket, dünyanın neresinde olursa olsun robotik ve otomasyonla üretim yapmayı tercih ediyor. Ama tek başına ülke odaklı düşünüldüğünde o ülkenin endüstrisini, hangi büyüklükteki işletmelerden oluştuğunu ele almak gerekiyor.
Gelişmiş ülkelerdeki KOBİ’lerde dahi otomasyonda robotik ihtiyacı oluşmuş durumda. 10 kişinin çalıştığı işletmelerde bile otomasyonun kullanıldığı bu ülkelerde, insan kalitesinin yüksek olması ve dolayısıyla işgücünün vasıfsız işlerde çalışmaması, standart üretimin artması, ürün kalitesindeki beklentinin yüksek olması gibi nedenlerden ötürü pek çok işte otomasyon ve robot kullanımını gerekli kılıyor. Aksi halde maliyetler artıyor ve istenen kalite tutturulamıyor.
Türkiye’ye baktığımız zaman şirketlerin çok büyük bir kısmının KOBİ’lerden oluştuğunu görüyoruz. Bu KOBİ’lerin de yine büyük bir kısmı son 10 yıldır otomasyon ve robot kullanımındaki gerekliliğin farkında. Önümüzdeki dönemde özellikle yeni nesil yöneticilerle birlikte bu alana yatkınlığın artacağı söylenebilir. Ancak bu noktada karşılaşılan en büyük sorun, açığa çıkacak vasıfsız işgücünün ne olacağı… Türkiye’deki sosyal durum ve işgücü profili bu gelişimin önündeki en büyük etken.
Üretici, sanayici ve devlet birlikte hareket etmeli
Şu anda Türkiye’deki işgücü fazlası, otomasyon ve robota ilginin önünü kesiyor. Bu noktada topyekün bir harekete ihtiyaç olduğunu söyleyen uzmanlar, “Bir firma robotu üretiyor, bir sanayici de fabrikasını robot ve otomasyonla otomatik hale getiriyor, devletin de bu noktada robotu kullanan firmada hem açığa çıkacak hem de teknolojik donanımı işletecek personele yönelik bir strateji geliştirmesi gerek. Ülkenin eğitim sisteminde vasıfsız işgücüne vasıf kazandırılmasına yönelik devletin çalışma yapması gerekiyor. Robotun bizim yerimize yapacağı işlerden çıkartılıyorsak, robotun yapımındaki işlerde yer almalıyız. Gelişmiş ülkeler bunu başarmışlar. Bu konuda eğitim politikasının geliştirilmesi en büyük zorunluluk. Devlet olmadığında sistem çolak kalıyor. Otomasyon ve robot üreticisi, sanayici ve devlet üçlüsünden oluşan bir birliktelik hayata geçirilmeli. Sadece sanayicinin yatırımları ile ülkedeki otomasyon ve robot kullanımını arttıramayız. İşletmeci robotları kursa da, işsiz kalacak işgücünü devletin düşünmesi gerekir” mesajını veriyor.
Endüstri 4.0’ın doğuşuna doğru yönden bakmak lazım. Otomasyon ile robot kullanımının artmasında, gelişmiş ülkelerde vasıfsız işlerde çalışacak işgücünün bulunamaması, en büyük itici güçlerden biri oldu. Yani otomatikleşme geldiği için vasıf gerektirmeyen işler azalmadı. O işleri yapacak insan azaldığı için otomatikleşmeye talep arttı. Türkiye bunun neresinde dersek, bu yönde talebin daha az olduğu bellidir. Dolayısıyla talep yokken bu yönde yapılacak yatırımlar karşılığını bulamayacak ve bir süre sonra atıl kalacaktır. Robotun kullanımındaki talebin ancak gelişmiş ülkelerdeki süreçlerin Türkiye’deki KOBİ’lerde de yaşanmaya başlaması halinde artacağı tahmin ediliyor. Kısacası Endüstri 4.0’ı tepeden indirmek pek de mümkün değil. Bunun, ihtiyaç sonucu ortaya çıkmış bir olgu olması, ancak talep oluştuğu zaman faydası sağlayacağı, konunun en önemli unsurlarını oluşturuyor.
Endüstriyel robotların üretimdeki faydaları
Üretimde verimlilik artışı
Üretimde kayıp zamanları ve fire oranlarını azaltmak verimliliği arttıracaktır. İşte bu noktada endüstriyel robotlar yaptıkları işi insandan farklı olarak yorulmadan, dikkat kaybı yaşamadan, mola vermeden hep aynı hızda ve kalitede yaparak üretimdeki verimlilik artışına doğrudan katkı sağlayacaktır. Bunun sonucunda da yatırımcısına daha kârlı bir imalat yapma imkanı sunacaktır.
Üretimde kalite artışı
Endüstriyel robotların standart ve kaliteli ürün üretimine katkı sağladıkları gibi kullanıldığı noktalarda kalite kontrolü otomatik yapacak ekipmanların kullanımını arttırmaktadır. Üretimdeki ürünlerin 0 kontrolünü insan inisiyatifi dışında görüntü işleme sistemleri, ölçüm sistemleri ve benzeri kontrol sistemleri ile yapılması kalite artışını sağlayacaktır. Bunun sonucunda da yatırımcısına saygınlık kazandırarak daha çok müşteriye ulaşmasını sağlayacaktır.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği
Endüstriyel robotlar insan sağlığını olumsuz yönde etkileyen pis, ağır ve tehlikeli çalışma ortamlarında bile sorunsuz çalışabilecek yapıya sahiplerdir. Bu tip çalışma ortamlarında robot kullanımın artması başta insan sağlığı olmak üzere iş kazaları riskini de ortadan kaldıracaktır.
Üretimde doğru maliyet analizi yapabilme
Endüstriyel robotlar üretimde standartlaşmayı sağladığından birim zamanda üretilen ürün miktarı hep sabit olacağından maliyet analizi yaparken her bir ürün için harcanan süre ve enerji sarfiyatını hesaplamak daha kolay olacaktır. Daha doğru yapılan maliyet analizi ile daha iyi fiyatlandırma mümkün olacağından yatırımcısına daha çok para kazandıracaktır.